BURSA GEZİ NOTLARI
26 August 2024, Monday 15:05Bursa, bugün Türkiye’nin en büyük dördüncü ili konumunda.
O yüzden burası pek çok insanın bir şekilde yaşadığı, yolunun geçtiği, uğradığı bir şehir. Nüfusu yoğun, sanayisi büyük…
Türkiye’de nice ile gitmiş biri olarak Bursa’ya gitmek hep aklımdaydı.
Sonunda değerli dostuma yaz ortasında bir teklifte bulundum.
O da beni kırmadı ve kadim Osmanlı şehrine gitmek üzere internetten biletleri aldık.
Saat 15 civarı otobüsümüz Manisa garajından kalktı. Saruhanlı, Akhisar derken İzmir-İstanbul otobanına girdik ve hızlıca Bursa’nın garajına geldik. İster istemez insan gittiği şehrin yollarına, parklarına, tabelalarına bakıyor. Şehrin vitrini olan anayollardan geçerken bu küçük detaylar şehir hakkında bizlere bazı bilgileri sunuyor. Bursa’ya indiğimizde sağ olsun bir büyüğümüz bizi gideceğimiz yere kadar bıraktı. Kaldığımız yer ile garaj arasında epeyce bir mesafe olmasına karşın araba ile hızlıca geldik. Görükle bölgesinde kalacağımız yere uğradık. Odaya yerleştik ve Google Haritalar üzerinden bölgede neler yapılabilir, nereye gidilebilir diye yollara revan olduk. Revan olduk dediysem de 750 mt-1 km kadar yakın yerlerde bulunduk. Bölge, öğrenci bölgesiydi. Gittiğimiz yerlerdeki kişiler bize bunu haykırıyordu. Akşam olunca sakin olan bu bölge, biraz da yokuştu. Kalacağımız yere tekrar geldik ve oda arkadaşımız bize kadim Bursa’ya(old city) nasıl gideceğimizi tarif etti.
Sabah 10.30 sularında yola çıktık. Metro ile yaklaşık 25-30 dakika kadar süren bir yolculuğun ardından yine Google Haritalar yardımıyla Şehreküstü istasyonunda indik. Hedefimiz Ulu Cami idi. Camilerin en ulusu, Bursa’nın sembolü…
Hiç kimseye sormadan, ilk defa gideceğim bir yere doğru yürüyordum. Haritalara bakmadık bile. Yokuşu ve kalabalığı takip ettim. Sonunda Ulu Cami’ye vardık. Ulu Cami’de Cuma namazını eda ettikten sonra cami içinde fotoğraflar çekindik. Cami’de sürekli akıllarda kalan, gelenlerin dikkat ettiği, Hz. Hızır’ın geçtiği ifade edilen yerleri tek tek inceledim. Bu kutlu eser adeta Osmanlıların yalnızca Türk tarihine değil, dünya tarihine vurdukları en güzel mühürlerden biriydi.
Elimizde su şişesi, kafamızda şapka… Gidiyoruz Ağustos sıcağında Bursa yollarında…
Bursa denildiğinde akla genelde bir İskender efsanesi gelir. Yine bu efsaneden nasiplenmek adına etrafı saran, sizi imkanı olsa kolunuzdan çekecek iskendercilerden birine girdik. Yedikten sonra Google Haritalar’ı açarak Tophane bölgesine çıkmaya başladık. Başlangıçta o yüksek merdivenleri görünce insanın gözü korksa da devamındaki yokuşları da gördükten sonra normal addediyor ve imparatorluğumuzun kurucusu Osman Gazi’nin türbesine vardık. Hemen yanında yatan oğlu Orhan Gazi’yi ve ailesini de ziyaret ettik. Askerlerin seremonisini(nöbet değişimi) de kaçırmadık. O anları büyük bir keyifle, şevkle izledik. Ardından bölgede gidilebilecek tarihi yerleri tek tek ziyaret etmeye devam ettik. Yürüye yürüye gezmeye devam ediyorduk. Yol bizi yine Ulucami bölgesine sevk etti. Ulu Cami’nin arkasındaki yoldan ilerliyorduk. Önce yolumuza Bursa Kent Müzesi düştü. Tabiri caizse bayıldığım bir müze oldu burası. Bursa’da tek bir müze gezebilme imkanınız olsa bu müzeye gidin derim..
Bu kadar da net diyorum. Müzenin önünde bir Atatürk heykeli var. Önü ufak bir meydan. Hemen yanında Bursa Valiliği yer alıyor. Şehrin merkezinde, işlek bir bölgede… Müzeye girişler ücretsiz. Manisa’da hala böyle derli-toplu bir kent müzesinin olmaması da şahsımız üzdü elbette. 2004 gibi erken bir tarihte açılan bu müze, yemek kültüründen tutun da Hacivat ve Karagöz’e, bıçakçılığa ve Bursa’nın ilkçağlardan Cumhuriyet’e kadar olan tarihine şahitlik ediyorsunuz. Bu güzel müzede şansımıza Zeki Müren sergisi de vardı. Tesadüfen geldik ve rahmetli Zeki Müren’in giydiği elbiseleri, sahne kıyafetlerini de görebildiğimiz için de kendimizi şanslı addettik.
Yukarıdaki satırlarda bahsettiğim Atatürk anıtı 1931 yılına ait olması anıtın sıradan bir olmadığını kanıtlıyor.
Atatürk Caddesi üzerinden yola devam ediyoruz. Gezebildiğimiz, gezmemiz gereken her yeri gezmek adına…
Gezmemiz gereken, meşhur bir köprü karşımızda. Bu köprü Irgandı Köprüsü…
Dünyada üzerinde çarşı bulunan dört köprüden biri bu köprü olduğu söylense de bu bilgi tartışmalıdır. İçerisinde geleneksel el sanatlarına dair izlerin olduğu bu köprü, tarihsel olarak 15. asra kadar gitmektedir.
Bu köprüye kadar gelip hemen dibindeki Yeşil Türbe’ye gitmemek olur mu?
Saatimize bakıp türbe yerine önce Türk ve İslam Eserleri Müzesi’ne gidelim dedik. Bu müze külliye içerisindeki medreseden müzeye çevrilmiş ve uzun yıllardan beri müze olarak kullanılıyor. Müzeyi doya doya gezdik. 13.yüzyıldan 20.yüzyıla kadar pek çok eseri gördüğümüz bu güzel müzenin hemen ardından kendimizi Yeşil Türbe’de bulduk.
Burası yine Osmanlı’nın en özel eserlerinden birine eşlik ediyordu. Yeşil Cami, son derece özel ve değerli bir cami. Cami içindeki çiniler özel bir ilgiyle korunuyor. Mesela, bir aile çocuklarını camide serbest bıraktılar ve çocuklar mihrap kısmına doğru gitmeye başlayınca güvenliğin müdahalesi ile sonuçlandı. Çinilere verilen değeri görmek beni mutlu etti.
Daha gezmeye devam etmek istesek bile telefonlarımızın şarjı bitti. Geldiğimiz o yolu takip ederek metroya bindik ve kalacağımız yere gittik. Yaklaşık 12km kadar yürüdüğümüz fiziksel anlamda yorucu, manevi anlamda doyurucu dolu dolu bir günü geride bıraktık.
Bursa’daki ilk günümüz böyle geçti…
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.