Yokluğu Paylaşanlar, Varlıkla Ayrışanlar
08 Şubat 2025, Cumartesi 10:27
Hayat garip bir tezadı içinde barındırır. İnsan, yokluğu paylaşabilir ama varlığı paylaşamayabilir. Yoksulluk, acı, zulüm ve imkânsızlıklar insanları bir araya getirirken, zenginlik, güç ve refah kimi zaman aynı insanları birbirinden koparır. Belki de bu yüzden tarih, yoksullukla yoğrulmuş derin dostlukların ve büyük mücadelelerin, varlık içinde eriyip giden kardeşliklerden daha kalıcı olduğunu defalarca göstermiştir.
Bu durum sadece bireyler için değil, milletler için de geçerlidir. Bir millet, zor zamanlarında kenetlenir, yokluğun ve ıstırabın içinde ortak bir şuur inşa eder. İşgal altında ezilenler, yurtlarından koparılanlar, mazlum coğrafyalarda hayatta kalma mücadelesi verenler, ortak bir kimlik etrafında birbirine sımsıkı sarılır. Ancak ne zaman ki zorluk geçer, bolluk ve refah gelir, işte o zaman başka bir imtihan başlar: Varlık imtihanı… Kimi zaman bu imtihan, yokluk kadar kolay aşılmaz.
İbn Kayyim el-Cevziyye'nin tartıştığı mesele tam da budur: Sabredenler mi üstündür, yoksa şükredenler mi? Yoklukla sınanan mı, nimetle imtihan olan mı? Hangisi daha büyük bir sınavdır? Sabır, insana direnci öğretirken, şükür de iradeyi ve dengeyi öğretir. Sabretmek, bir ateş çemberinden geçmeyi gerektirirken, şükretmek ise insana emanet edilen nimetin ağırlığını taşımayı gerektirir. Çünkü nimet bazen sabırdan daha ağır bir yük olabilir.
Dünya tarihinde büyük milletlerin çöküşüne baktığımızda, çoğu zaman yoklukla değil, varlıkla imtihanı kaybettiklerini görürüz. Varlık, rehaveti ve bencilliği getirir, paylaşmanın yerini bölüşme kavgası alır. Paylaşmak, imanın bir şiarı iken, bölüşmek çıkarın bir gereği hâline gelir. Ve işte o zaman milletleri yok eden çöküş başlar.
Bugün de benzer imtihanlarla karşı karşıyayız. Mazlum coğrafyalarda yokluğun ve sabrın imtihanı sürerken, nimet içinde yüzen toplumlar varlıkla sınanıyor. Kimisi açlığa, zulme ve gözyaşına sabrederek var olmaya çalışırken, kimisi şükrü unutarak nimet içinde boğuluyor.
İnsanoğlu, hayatının her döneminde bu iki sınavdan biriyle karşılaşır. Bazen sabır gerektiren bir yoldan yürürüz, bazen şükür gerektiren bir nimetin içinde yaşarız. Ama unutmamamız gereken bir şey var: İkisi de aynı kapıya çıkar. İkisi de bizi sınayan, bizi büyüten ve bizi şekillendiren imtihanlardır.
Peki biz, hangi sınavın hakkını veriyoruz? Sabrederken gerçekten sabredenlerden miyiz, yoksa şükrederken nimet içinde kaybolanlardan mı? İşte bu, herkesin kendi vicdanına sorması gereken bir sorudur…
Kalın Sağlıcakla...
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.