40,9459 %0,51
47,7900 %0,57
4.389,20 % 0,20
Ara
Manisa Manşet Gazetesi Manisa Haberleri “Avrupalı”laşalım derken “Güney Amerikalı” oluyoruz!

“Avrupalı”laşalım derken “Güney Amerikalı” oluyoruz!

Ahmet Güler yazdı.

Okunma Süresi: 3 dk

Yaklaşık 2 asır önce başlayan ve çeşitli kesintilere rağmen hedefinden şaşmayan Avrupalılaşma maceramız, yeni bin yılın ilk yıllarında neredeyse hedefine varmak üzereydi.
AK Parti’nin iktidara gelmesiyle başlayan demokratikleşme ve özgürlük rüzgarlarıyla, adalet ve insan hakları vurgularıyla Avrupa Birliği ile ciddi ciddi oturup “medeni dünyanın bir parçası olma”yı konuşmaya başlamıştık. Resmen AB üyesi olacağımız tarihler dillendiriliyordu…
Kamuoyu desteği son derece yüksek, ekonomik ve sosyal veriler bu doğrultuda son derece olumlu... 2000’li yılların ilk 10 yılı bu havada geçti. Hızla gelişen bir toplum, dünyada yıldızı parlayan bir ülke…
Sonra neler oldu neler…
Aradan geçen 15 yılın siyasi tartışmaları ve yaşananlarını anlatmak için ciltler dolusu kitap gerekiyor. Ben işin bu yönünü siyaset uzmanlarına bırakmayı ve bu süreçte yaşanan toplumsal değişime kendimce dikkat çekmeyi uygun görüyorum…
Siyasette olduğu gibi toplumsal hayatta da iki yüzyıllık hayalimiz olan “Avrupalılaşma-modernleşme” hedefinden hızla saptık, “Güney Amerikalılaşma-yozlaşma” çukuruna doğru hızla yuvarlanmaya başladık. 
Bizi ‘biz’ yapan değerlerden uzaklaştık, her anlamda çürümeye başladık. Örneğin öfkesini kontrol edemeyen bir toplum haline geldik. Saygıyı yitirdik, tabii ki beraberinde sevgiyi de…
O eski naif insanlar; hanımefendiler, beyefendiler hızla kayboldu.
Orta neslin çocukluğuna gittiğimizde gördüğümüz büyüklere saygı ve hürmet nerede? Çocukların sevildiği, şefkatle korunduğu yıllar… Bir yere selam gönderildiğinde ‘büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden’ öpüldüğü…
‘Tam bir Osmanlı beyefendisi’ veya ‘tam bir Osmanlı hanımefendisi’ derdik; oturmasını kalkmasını iyi bilen, saygı ve sevgide kusur etmeyen, herkesin imrenerek baktığı insanlara…
‘Hoşgörü’ kavramı etten kemikten sıyrılmamış haldeydi ve herkes hoş görürdü veya görmeye çalışırdı en azından rahatsızlık duyduğu şeyleri. Ama karşıdaki de kalp kırmamaya, gönül incitmemeye dikkat ederdi. Arada yaşanan aksaklıklar karşılıklı fedakarlıklarla aşılırdı…
Son 15 yılda yaşadığımız toplumsal yozlaşma, insanları önce fiziken ardından kalben uzaklaştırdı birbirlerinden. Mesela akşamları eşe dosta, komşuya oturmaya gitmeler bitti. Ailecek ziyaretler yok denecek kadar az. Giderek önce çekirdek aileye sıkıştık, sonra kendi bedenimize…
Beraberinde paylaşımlar azaldı, bencillikler arttı. Sonuçta ise tahammül sınırları hızla küçülürken, damarlarımıza sıkışan öfke hücreleri dışa vurmaya başladı!
Her gün televizyon haberlerine, sosyal medya mecralarına yansıyan binlerce şiddet olayı… Vurmalar, kırmalar, kesmeler, biçmeler, öldürmeler, hırsını alamayıp parçalamalar…
Nereye gidiyoruz? Neler oluyor bize?
Bence Güney Amerikalılaşmaya doğru gidiyoruz hızla… Bir Brezilya, Arjantin, Venezüella olmaya doğru…
Peki nasıl önleyeceğiz bu gidişatı, nereden başlamalıyız onarım sürecine?
Milletin sağlıklı ve müreffeh geleceğini inşa etme yükümlülüğünü üstlenen yöneticilerimiz; hızla artan yozlaşmayı, kartopu gibi büyüyen öfke ve şiddet sarmalını durdurmak için ne yapacak acaba?
İncir çekirdeğini doldurmayacak kısır siyasi tartışmalar ve çekişmeler yerine yok olan geleceğimizi ne zaman görecekler?

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *