Muhalefet tarafından eleştirilen kongrelerde AK Parti’nin tek aday ve tek adam virüsü bu kez CHP’ye bulaştı. Demek ki gücü eline geçiren, gücü yetene kadar GÜCÜNÜ gösteriyor. Erdoğan’ın kendi kurduğu partide başka aday çıkmaması normal görünebilir. Erdoğan’dan sonra kaç adaylı genel kurullar yapılır onu zaman içerisinde ANAVATAN partisi gibi göreceğiz. Yahut DYP gibi zamanla göreceğiz. MHP’de bile Türkeş’ten sonra yarışlı genel kurullar gördük.
Ancakkkkkk. CHP demokrasi kültürünü her fırsatta diline pelesenk etmiş bir siyasi parti olunca ve Atatürk’ün kurduğu parti denilince bu duruma farklı bakılır. Hem büyük kongrede hem de il ve ilçe kongrelerinde. CHP’de kongre süreçleri her zaman heyecanlı, tartışmalı ve hatta kavgalı bile geçmiştir. Çünkü bir yarış vardı. Adaylar çıkar delegelerin karşısında oy isterdi. Çünkü bu işin kantarı kongrelerdir ve adayın ağırlığı burada tartıya girer. Son dönemlerde CHP’de kongreler yarış içinde olsa dahi tartışmalar bitmedi, bitmiyor sanırım bitmeyecek.
Parti içresinde şikayetler CHP’yi öyle bir sürece dahil etti ki, AK Parti bu süreci ellerini ovuşturarak izliyor.
AK Parti’de adaylar, milletvekillerinin bir araya gelerek ikna edilmesi sonucu çekilir yarışa girmezlerdi. Girip yarışı kazananlar için Ankara görevden alır diye konuşulurdu. Manisa’da AK Parti kurulduğu tarihten bu yana il başkanlığında 2 kere yarış hali görüldü. Birinde Hayrullah Solmaz destekledi Ramiz Şiyak kazandı. İkincisinde Hayrullah Solmaz aday oldu Abdurrahim Arslan’a karşı bu kez Bülent Arınç sahneye çıktı ve Solmaz kaybetti. Sonra il genel meclisinde Hayrullah Solmaz aday oldu, Dursun Ali Yıldız’a karşı kazandı.
CHP’de son yıllarda Semih Balaban ve Özgür Özel çekişmesini tekrar anlatmaya gerek yok. Semih Balaban ve ekibi öyle bir lokal siyaset yaptı ki Özgür Özel’i milletvekili olmasına rağmen kendi mahallesinden delege seçtirmediler. Aynı Semih Balaban tüm şehirde Özgür Özel’in belirlediği belediye başkanlarıyla seçime giderken Semih Balaban’ı ön seçime zorladı ve sonuç: Semih Balaban Yunusemre Belediye başkanı oldu.
Yani teşkilatlarda çalışanlara ve başarılı olanlara fırsat verilmesi siyasette önemli. Eğer bu fırsatın önünü, seçimlere aday yarışına izin vermezsen eline fırsat geçiren ilk fırsatta kongreleri değerlendirir. Eğer istediği olmazsa bu gün olduğu gibi parti dinlemez şikayet ederler. Yani ilk fırsatta bunun bedelini ödetmeye çalışır. Ne kadar gücü yeter o zaten ayrı mevzu. Ama fırsatının kollar.
Her siyasi parti gençler söz konusu olduğunda parti bayrağını, afişleri astırırlar. Salonlarda coşkuyu sağlatırlar, alkışı bastırırlar. Her siyasi parti gençlerin etinden, sütünden, yağından her türlü faydalanırlar. Ancakkkkk söz konusu bir yere adaylık olduğu zaman gücü olan ilk fırsatta ön plana çıkıyor.
Fatihin İstanbul’u fethettiği yaştasın sözüne gelince örnek gösterilir, Atatürk’ün gençliğe hitabesi hedef gösterilir ancak bir yere aday olacakları zaman tecrübesiz der çıkarlar işin içinden.
Cumhurbaşkanı Erdoğan siyasette 3 dönem kuralını getirmesine rağmen 23 yıldır hem partisinin hem ülkenin başında görevi devam ediyor. AK Parti’de şu anda Erdoğan’ın yerine geçebilecek isim yalnızca Hakan Fidan olarak konuşuluyor. Kemal Kılıçdaroğlu her fırsatta demokrasiden dem vurdu ancak kaybettiği onca seçime rağmen partiyi bırakmamak için sonuna kadar direndi.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun kongrede kaybetmesi ayrı mevzu, partiyi bırakmamakta hala diretmesi ayrı konu. Kılıçdaroğlu’nun ekibinde bulunanların kongreyi şikayet etmeleri bambaşka detay. Ve buna bağlı olarak her fırsatta o ekibin içinden demek doğru olmaz ama partililerin belediye başkanlarını yargıya şikayet edip süreci işletmeleri zaten ayrı bir kaos.
Her geçen gün oyları düşen AK Parti, CHP kadar seçmeni konsolide etmekte zorlanıyor. Buna rağmen AK Parti, Erdoğan ismiyle hala oylarını elinde tutmaya devam ediyor. Yani Erdoğancılarla AK Partililer gibi bir kavram oluştu siyasette.
Bunu şöyle özetlemek mümkün olur: AK Parti içinde AKP’liler, CHP içinde CEHAPE’liler, MHP içinde MEHAPE’liler gibi. AK Parti içinde olan AKP’liler yalnızca yerelde sesleri çıkarken, genelde ise adları Pelikancılar olarak gündem oluşturdu. CHP içinde ise CEHAPE’liler yalnızca yerelle kalmıyor genel merkezde bile parti içinde güçlü bir siyasi kanat oluşturuyorlar. Gürsel Tekin ve beraberinde hareket eden gurup her fırsatta parti içinde tartışmaların yaşanmasına sebep oldukları misalle. Tabi bu isimleri çoğaltarak yazmak mümkün ama isimler üzerinden değil, stratejik siyasete dikkat çekmek için isme girmeye gerek yok.
MHP’de bu işler öyle dünden bu güne siyaset yapılır gibi değil. Devlet Bahçeli gerçeği var ki onu MHP’de göremeyen siyasetin sonunu görür. Bahçeli’yi yalnız bir konuşmasından anlamak mümkün değil. 1. Gurup konuşmalarına bakarak, 2. Yerel siyasi konuşmalarına, 3. İktidar ve muhalefet konuşmalarına, 4. Teşkilatlara konuşmasına 5. Ulusal mesajlarına bakarak Bahçeli’yi anlaşılır. Bahçeli kürsüde konuşur ama başka yerde konuşmaz. Kürsüde siyaset yapar ama her şeyi kürsü haricinde yönetir. Ve doğal olarak Bahçeli ve Erdoğan ikilisi bir araya geldiğinde iktidarın, muktedir oluşunu gördük. Hükümet ve devlet ilişkisinin başka boyutlarını fark ettik.
Böyle bir durumda CHP genel siyasette Özgür Özel ile yakaladığı başarı ve farkı, CHP’nin içinde oluşan partizanlık ile hizipçiliği iktidarın nasıl keyifle izlediğini izliyoruz. Böyle bir durumda CHP’nin her an bölünmesi, bir başka sol partinin içinden çıkıp çıkmayacağını zaman içinde göreceğiz. Muharrem İnce’nin geriye dönmesi bunun mümkün olmayacağını ortaya koysa bile CHP içinden her zaman birileri bunu siyasi hırsları için yapabileceği görüldü zaten.
Bir siyasi gerçeğin daha altını çizmekte fayda var. MHP’nin içinden en az 5 siyasi parti çıkmasına rağmen MHP hala gücünden ve seçmen bandından bir şey kaybetmedi. İşte buna sanırım ideolojik temelin sağlamlığı diyebiliriz. CHP yıllarca SHP, DSP gibi partilerle iktidar olmasına rağmen, temelinde bir sol gerçeğinden kopmadı. Muharrem İnce’nin tekrar geriye dönmesi gibi geçmişte Murat Karayalçın’la beraber SHP ve CHP birlikteliğiyle birleşmesi sanırım aynı görülebilir. Sol seçmenin, her türlü kavgaya, tartışmaya, hiziplere rağmen bir sol partide buluşması inkar edilmez bir gerçektir. Buna Kemalizm, Atatürkçülük, laikçilik yahut seküler yaşam ne derseniz deyin, sol seçmenin konsolide edilebilmesi tam da bunlarla mümkün oldu.
Muhafazakar seçmen ise daha farklı. Bu seçmen Erbakan’ı iktidar yaptı ancak Erbakan muktedir olamadı. Tüm bu dersleri iyi çalışan Erdoğan önce muhafazakar seçmenle iktidar oldu. Ardından muktedir oldu. Yani seçmen sizi iktidar yapar ancak MUKTEDİR olmak tamamen liderin elinde olan bir gerçek. Burada Özgür Özel parti içinde genel başkan ve lider oldu lakin aynı Özgür Özel’in CHP’de muktedir olduğu söylenemez. Gücü tam anlamıyla eline alabilmesi için bazı isimleri parti meclisi dışında bırakmasıyla başladı. Ancak bu hala muktedir olmasına yetmedi. Oysa ki Özgür Özel yıllar sonra CHP’yi hem birinci parti yaptı hemde yerel yönetimleri kazandı. Ama CHP’de muktedir olmak bunlarla mümkün olmuyor.
Manisa genelinde ve özelinde CHP yerel iktidarı kazandı ancak hala parti içinde yer bulmaya çalışanlar, belediye dışında kalanlar CEHAPE’li olarak görülüyor. Özgür Özel ve Ferdi Zeyrek tam bunu başarmak üzereydi ki, Ferdi Zeyrek’in hayatını kaybetmesi bütün dengeleri bozdu. Çok geçmeden eşinin ismini sunmaya çalışan bir gurup ortaya çıktı. Kongreler yapılırken Nurcan Zeyrek isminin ön plana çıkarılmaya çalışılması hem il başkanı İlksen Özalper, Besim Dutlulu ve Özgür Özel’i enteresan bir durum içerisine soktu. Bu durum öyle bir algı yarattı ki, Nurcan Zeyrek Özgür Özel tarafından destekleniyor, Besim Dutlulu bir şey diyemiyor, İlksen Özalper’in rakibiymiş misali bir vaka.
Siyasette 24 saat çok uzun bir süredir. Siyasette yaşanan erozyon önüne neyi katsa yıkar götürür. İşte bu yüzden siyasette yaşanan kuraklık başlığını attım. Erozyon gibi yıkıp geçmezse bile kuraklık misali ağır ağır siyasetçileri kurutup yok eder.
Sütün içine düşen iki kurbağa misali; Gayret gösterip çalışan kurbağa sütü zamanla yoğurt yapıp üstünde kalır. Kaderine razı gelen kurbağa katılaşan sütün içinde kalır ve ölür.
Ben yazımı yazıp, analizimi yaptım. Geçmişten günümüze süreci anlattım. Kim ne anlar, kim üzerine alır, kim ne anlaması gerektiğine karar verir, yahut bu örneklerle kim önlemini alır size kalmış gerisi.