İki Kardeşin Bir Devlet Ettiği: Çağrı Bey ve Tuğrul Bey’in Sırlı Fedakârlığı
Tarih sahnesinde kimi kardeşler miras için dövüştü, kimi taht için kan döktü. Lakin öyle iki kardeş vardı ki, biri kılıcıyla devleti yüceltirken diğeri siyasetiyle onu kıyamete taşıyacak temelleri attı. Onlar; Anadolu’nun kapılarını İslam’a açan, Selçuklu'nun şanlı izlerini taş devrine değil, cihan devrine nakşeden Çağrı Bey ile Tuğrul Bey’di.
Çağrı Bey, Selçuk’un torunu, savaş meydanlarının yırtıcı arslanıydı. Karahanlılara karşı dimdik durdu, Gaznelilere meydan okudu. Dandanakan’da tarih yazdı. At sırtında geçen ömrü, ümmetin dirilişi içindi. Yaşı büyüktü, tecrübesi derindi, elindeki güç ise sultanlığı dahi sarsacak kudretteydi. Lakin o, nefsinin değil devletin sesini dinledi. Benlik davası gütmeden, “Taht benim hakkım,” demeden ilmi, siyaseti ve feraseti daha baskın olan kardeşi Tuğrul Bey’i Selçuklu tahtına taşıdı.
Bu, öyle sıradan bir ağabey-kardeş ilişkisi değildi. Bu, imparatorlukları kuran, ümmetin kaderine yön veren bir kardeşliğin öyküsüydü.
Tuğrul Bey ise, bu emanetin kıymetini bildi. O tahta çıktığında, sırtında yalnızca bir hükümdarlık cübbesi değil; aynı zamanda Çağrı Bey’in kendisine duyduğu güvenin, itimadın, feragatin yükü vardı. Tuğrul, vezirlerle istişare ederken, içinden hep ağabeyini geçirirdi. Her hamlesinde “Ya Çağrı Bey olmasaydı…” der, kardeşliğin en büyüğünü kalbinde yaşatırdı.
Örnek mi istersin?
1040 yılında Dandanakan Savaşı’nda, Gazneli Mesud’un yüz bin kişilik ordusuna karşı, Çağrı Bey'in kurduğu savaş nizamı zaferin anahtarı olmuştu. Tuğrul Bey ise bu zaferin ardından, ilk defa “Bundan böyle biz, Gaznelilerin yerine geçmişizdir!” diyerek Horasan’da hükümranlığını ilan etti. Ama kardeşini hiçbir zaman unutmadan, “Ben sultan isem, o da sultanların sultanıdır!” diyerek onun hakkını milletin huzurunda teslim etti.
Ve nice yıllar boyunca, Çağrı Bey, Doğu sınırlarını emniyette tutarken, Tuğrul Bey Batı’ya doğru ilerledi. Bu siyasi işbölümü, sadece bir plan değil, bir sadakat nişanesiydi.
Ne taht kavgası çıktı aralarında, ne kardeş kanı aktı. Çünkü onların gönlü tahtın değil, devletin tahtasında; onların yüreği milletin selametindeydi. Bu yüzden, Selçuklu yalnız bir devlet değil, bir ahlak medeniyetiydi.
**
Bugünün dünyasında, her biri bir diğerine üstünlük kurma yarışında olan nice liderlere, devlet adamlarına ve cemiyet önderlerine örnek olsun bu kardeşlik. Çünkü asıl hükümranlık, bir tahta oturmakta değil; bir kardeşini oraya lâyık görüp onun ardında sarsılmaz bir dağ gibi durabilmektedir.
Ve işte bu yüzden;
Tuğrul’un devleti varsa, Çağrı’nın duası vardır.
Tuğrul’un mührü varsa, Çağrı’nın sancağı vardır.
Ve ikisinin beraberliği; Selçuklu’yu bir kervan değil, kıyamete kadar giden bir medeniyet haline getirmiştir.
Selçuklu Sultanı Tuğrul ve Horasan Hakimi Çağrı Bey'e Hürmetle...