KÜRŞAT VE KIRK YİĞİDİN DESTANI: Tarihin Gölgesinde, İsyanın Asil Çığlığı
Tarih; yalnızca savaşların, antlaşmaların yahut hanedanların silsilesi değildir. O, kimi zaman bir çığlık, bir başkaldırı ve inancın isyanla yoğrulduğu vakur bir sessizliktir. Bu sessizliğin en kudretli çığlıklarından biri ise, Kürşat ve kırk yiğidinin Gök Türkler’in karanlığa mahkûm edildiği bir devrin ortasında yaktığı istiklal meşalesidir.
Miladi 630 yılı… Büyük Türk hakanlığı, Gök Türkler, Çin esareti altına düşmüştür. Onurlu dağlar susmuş, bozkırlar matem giymiştir. Devlet yıkılmış, Türk boyları Çin’e bağlanmıştır. İşte bu hengâmede, yüreğinde bozkırın hür rüzgârını taşıyan bir yiğit, Kürşat, sahneye çıkar.
Kürşat, Gök Türk hanedanından bir prenstir. Çin sarayında tutsak, ama ruhu serbesttir. Onun damarlarında yalnızca asil bir soyun değil, kutlu bir milletin vakarı dolaşmaktadır. O, istiklâlin sessizliğe gömülmediği son noktada, kırk yiğidiyle birlikte bir plan yapar. Bu plan, tarihe sadece bir baskın olarak değil; bir milletin hafızasında yankılanan bir direniş marşı olarak kazınacaktır.
Çin sarayına yapılacak bu baskın, Çin hükümdarını esir almayı ve Gök Türk tahtını yeniden diriltmeyi amaçlar. Yalnızca bir savaş değil, bir varoluş mücadelesidir bu. Kürşat ve yiğitleri, gece karanlığında Çin sarayına doğru yola çıkarlar. Gök gürlemekte, yıldızlar sanki bu kutlu yürüyüşü seyretmektedir. Sarayın surlarına dayandıklarında, rüzgâr bile nefesini tutar.
Fakat kader, her zaman yiğitlerden yana yazmaz zaferi. O gece Çin hükümdarı sarayda değildir. Baskın haber alınır. Sayıca az olan Kürşat ve arkadaşları, Çin askerleriyle çarpışır. Geri çekilmek yoktur. Şehadeti göze alarak dövüşürler. Yiğitler birer birer toprağa düşer. Kürşat, elinde kılıcı, gözlerinde iman ateşiyle son ana dek savaşır. Ve nihayet o da, şehadetle mührünü vurur zamana.
Kürşat ve kırk yiğidinin bu destansı çıkışı, Gök Türkler’in yeniden dirilişine vesile olur. Onların bu isyanı, Çin’in Türkleri kontrol altında tutamayacağını gösterir. Bu kıvılcım, yıllar sonra Kutluk Kağan’ın önderliğinde İkinci Göktürk Devleti’nin kuruluşuna giden yolu açar.
Onlar, başaramamış gibi görünseler de, aslında milletine umut olmuşlardır. Zulme boyun eğmeyen bir milletin onur nişanesi olmuşlardır.
Kürşat’ın adı bugün sadece bir kahramanlık hikâyesi değil; özgürlüğün, inancın ve vatan sevdasının abideleşmiş bir simgesidir. Ve biz, her çağda bir Kürşat’a, her asırda kırk yiğide muhtacız.
Not: Bu metin, hem tarihî kaynaklara hem de millî hafızada şekillenen anlatımlara dayanarak hazırlanmıştır. Kürşat'ın hikâyesi bazı tarihî kaynaklarda farklı varyasyonlarla anlatılsa da, onun direnişi Türk milletinin hafızasında ebedî bir yer edinmiştir.