Manisa
09 May, 2024, Thursday
  • DOLAR
    32.21
  • EURO
    34.71
  • ALTIN
    2397.6
  • BIST
    10238.26
  • BTC
    61448.69$

NAZLI GELİN

29 July 2023, Saturday 16:30

 

Kaç türlü ömür var?

Kaçına şahitlik ediyoruz?

Kaçı bize dokunuyor?

Kaç tanesi teğet geçiyor?

Dağların gökyüzünü delmek için yarışa durduğu. Güneşin dağların ardına saklanmak için en ufak çaba sarf etmesine gerek kalmadığı bir köy burası. Bulunan küçük düzlüklere ekim dikim yapılan ancak ekimi ayrı zor hasatı ayrı zor topraklar var burada. Traktörün olsa da engebeden tarlana sokamadığın; tarlan olsa da her sürümden sonra taşını temizlemekten dikimini yapamadığın verimsiz, kırsal bir köy.

Hal böyle olunca geçim sıkıntısı para derdi köyün kötü kaderi olmuş. Eskiden süregelen ve giderek çirkinleşen başlık parası için evlendirilmek köyün kızlarının korkulu rüyası olmuş. Son yıllarda karşı köylerden gelenlere başlık parasını daha çok veriyorlar diye daha reşit olmadan evlendirilen kız çocuklarının sayısı epey artmış.

Nazlı o köyde bu kaderi yaşayan kızlardan sadece biri. Üç öküz parasına vermiş babası Ömer Usta’ya. Aralarında on yedi yaş varmış. Okumak en büyük hayaliyken zorla anne olmayı hayal etmek zorunda bırakılmış. Hayali bile korkutan hayaller içinde bulmuş kendini. O yaz sadece kendi sınıfından beş kız arkadaşının düğünü daha olmuş. Bir sonraki yıl onun gibi beş kız daha okula gidemeyecekmiş. Okul çantası belki bir banyo sobasının belki pişirilen bir pekmez kazanının altına atılıp yaşayamadıkları genç kızlıkları gibi yakılıp gideceklermiş.

Bir önceki sene ablası evlendirilen Nazlı. Ablası için babasının karşısına dikilen Nazlı. Kendi için hiçbir şey yapamamış. Ne annesine ne babasına tek kelime edememiş. Ama öğretmenine bir mektup yazıp komşunun küçük kızıyla yollamış. Sonra bir umut öğretmeninin gelip babasını ikna etmesini beklemiş.

Bir gün olmuş yok

İki gün olmuş yok

Dört gün olmuş yok

Nazlı dördüncü günün sonunda. Kendi kendine kümesin önünde konuşurken. Hatta kendini; ‘ Ah be! Nazlı az daha çalışkan öğrenci olsaydın, öğretmenin senden umudu kesmezdi. Matematikten iyi not almadın. Bak o da gelmedi.’ Diye azarlarken. Kocaman bir gölgenin üzerine doğru geldiğini fark etmiş. Önce babası zannedip yerinden fırlarken birde ne görsün Nedim öğretmenmiş gelen. Can havliyle atılmış üzerine bacaklarına sarılıp ‘ beni kurtar nolur’ demiş. Sonra utanıp geri çekilmiş.

Nedim öğretmen :

  • Nerde baban Nazlı? Bir soğuk ayranı yok mu annenin? Demiş yüksek sesle.

Nazlı evdeki babasına seslenmek için hızla eve doğru koşmuş.

 

  • Babaaaaaa! Nedim öğretmen geldi. Seni çağırıyor diye avazı çıktığı kadar bağırmış avluda.

Babası üzerini düzeltip çıkmış kapıya buyur etmiş öğretmeni.

  • Ne içersin? Diye sormuş babası Nedim öğretmene.
  • Nazlı yaparsa bir soğuk ayranını içerim. Demiş

Babası Nazlı’ya ‘kalk kızım. Ayran yap öğretmenine’ demiş.

Nazlı koşarak mutfağa gitmiş ama aklı içerdeymiş. Babasını ikna edebilecek mi Nedim öğretmen çok merak ediyormuş. İçerde de Nedim öğretmen babasına dil döküyormuş. Nazlı’nın çok parlak bir öğrenci olduğu çok çalışkan çok hanım onu ilerde utandırmayacak bir kız olduğunu anlatmış. Ama babası verilen bir söz olduğunu geri alamayacağını. Maddi açıdan zor günler geçirdiklerini. Hem kız çocuğunun ona da eve de bir faydası olmayacağını söylemiş ve inadından bir adım geri dönmemiş. Nedim öğretmen eli boş Nazlı’ya mahcup çıkmış evden.

Günler haftaları haftalar ayları kovalamış. Düğün günü gelmiş kapıya dayanmış. Aylardır dinmeyen gözyaşına o gün annesiyle ablasınınki de eklenmiş. Çünkü gözyaşından başka ellerinden bir şey gelmiyormuş. Nazlı o gün o evden herkese göre gelinlik ona göre kefeniyle çıkmış o evden bir daha dönmemek üzere. Zaten gelin olduğu köyde uzakmış. Tam bir sene evli kalmış. Dayak yemiş susmuş, aç kalmış susmuş. Nazlı bir senede kendi sesini unutmuş. Kendi canı kanı babası avazlarını, onu doğuran anası vicdanını, aynı kaderi yaşayan ablası onu duymamış. Başkalarında da gerek yok diyormuş kendince. Nazlı gelinin ne yüzünün güldüğünü gören olmuş ne sesinin çıktığını. Köyde kimseye zararı da faydası olmayan biriymiş.

Nazlı evlendirildiği sene ilkokul son sınıftaymış. Ve o yaz hem öğretmenlik okulu hem hemşirelik okulu için sınavlara girecekmiş. Ama babası onu evlendirmeye layık bulmuş. Çünkü okusa da parasını el oğlu yiyecekmiş.

Nedim öğretmen o gün evden çıkarken Nazlı’ya bir kitap vermiş. Bunu oku bitir demiş. Nedim öğretmen o kadar eminmiş ki hemen kitabı okuyacağına içine küçük bir not iliştirmiş. Çünkü Nedim öğretmen de bu sefer ikna edemese de babasını Nazlı’nın sonra edeceğine eminmiş. Ama edememiş. Notta ‘cuma günü ilde hemşirelik sınavı var. Seni ve Fatma’yı götüreceğim.’ yazıyormuş. O Cuma Nazlı sabahtan kaybolmuş ortalıktan. Zaten oyun yaşında. Harman meydanında sabahtan akşama kadar oyun oynuyorlarmış. Anası da yeri belli nasıl olsa diye ses etmezmiş oynamasına. Belki de evlenmeden doysun oyuna diye vicdanını rahatlatıyordu kim bilir… Onun cevabını Nazlı’ da hiç öğrenememiş. Ama o gün o sınava gidip girmiş. Sekiz ay sonra duymuş ki Fatma ailesiyle İstanbul ‘a gitmiş. Yabancıların okulunda hemşirelik okumaya başlamış. Çok üzülmüş çok ağlamış. Annesi gile de küs olduğu için kocasına beni köye götür de diyememiş. Sürekli ne şanslı kız diye aklından geçiriyormuş Fatma’yı. Hatta içten içe sinirleniyormuş ona. Bir gün çeşmeye diye evden çıkıp gelin olduğu köyün öğretmeninin yanına gitmiş. Her şeyi anlatmış ona. Sınav sonuç kağıdının Nedim öğretmende olduğunu kazanıp kazanmadığını merak ettiğini, ulaşıp ulaşamayacağını sormuş.

Öğretmen Nazlı’nın haline üzülüp. ‘sen git şimdi. Demiş. Ben sana haber edene kadar da dikkat çekme.’ Nazlı hemen çeşmeye gidip sularını doldurup eve dönmüş.

Bir hafta, olmuş haber yok

İki hafta, olmuş haber yok

Üç hafta, olmuş haber yok

Bir ay olmuş, haber yok

İki ay olmuş, haber yok

Sonra bir gün öğretmen evde okula kayıt olacak öğrenci var mı bahanesiyle kapılarını çalmış. Eşi açmış.

  • Yok hocam. Demiş.  Biz yeni evlendik. İnşallah olunca gelip yazdırırız.

Nazlı içinden çocuk okutacaksın okuyan çocukla niye evlendin diye geçirmiş içinden. Bir senedir en çok korktuğu şey zaten gebe kalmakmış. Öğretmen Nazlı’ dan su istemiş. Ömer Usta’da öğretmen bayan olunca yanlarında çok kalıp rahatsız etmemek için eve girmiş. Ömer Usta içeri girince öğretmen Nazlı’ ya sınav sonucunu verip ;

  • Kazanmışsın Nazlı. Keşke evlenmeseymişsin, demiş. Suyunu içip çıkmış evden.

Nazlı az ağlamış gibi o gecede sabaha kadar beyaz hemşire üniforması içinde kendini hayal edip yakmış yüreğini. Ne Ömer Usta’yı ne evliliğini gözü görüyormuş. Hatta onunla evlendi diye daha çok öfke duyuyormuş Ömer Usta’ya. Hatta bazı geceler onu dövdüğünde ‘vur! Yavaş vurma hızlı vurda öleyim bir an önce diye feryat edermiş.’

.

.

.

Nazlı kararını vermiş. Kayıt günü gelmeden eden kaçacakmış. Ama İstanbul’ da ne yer ne içer nereye gider hiç bilmiyormuş. Babası yanında olmadığı için onu okula kaydetmeyecekler düşüncesi onu çok korkutuyormuş. Sonra onunda çaresini düşünmüş. Ne de olsa resmi nikahları yokmuş Ömer Usta’yla annem babamda öldü diyecekmiş okul müdürüne. Ablam var o da evli deyip bu durumdan kurtulmakmış niyeti.

Kaçmış Nazlı o gece evden. Eline iki parça eşya alıp kaçmış. Yürüme kaç günde giderim diye düşünerek kaçmış evden. Ama umduğu gibi olmamış. Güneş kendini dağların ardından göstermeye başlarken çoktan gelmiş ilçeye. Nasıl sevinmiş. Hemen ilk minibüse binip Kayseri ‘ ye geçmiş. Oradan da hemen ilk otobüsle İstanbul’a. Gece inmiş İstanbul’a çok ayaz varmış. Çok titremiş gün doğana kadar. Tabi tek soğuk değil titreten bu koca şehirde. Ömer Usta fark etmiştir kaçtığını. Belki köye haber de salmıştır. Ya gelip bulursa onu diye içinden geçirip, okuma yazması yok nerden gelip bulacak beni diye düşünüp teselli vermiş kendine. Gece dönmüş güne. Günün ilk ışıklarıyla ısınmış. Çok açmış ama önce okulu bulması gerekiyormuş. Sora sora bulmuş okulu vermiş sonuç kağıdını müdüre. Tam da düşündüğü gibi olmuş.

Müdür:

  • Kimsen yok mu senin?
  • Yok. Annem babam öldü. Ablamda köyde evli.

Müdür kafasını kaldırıp tekrar bakmış.

  • Sabah ben gidiyorum demek yok. Burada kalacaksın, bu hastanede staj yapıp para kazanacaksın, burada yemek yiyeceksin.  Öğretmenlerinin sözünden asla dışarı çıkmayacaksın. Hafta sonu sadece iki saat dışarı çıkabilirsin.
  • Çıkmam ben. Ders çalışırım.

Müdür gülümsemiş. Sekreterini çağırıp

  • Yatakhaneye götür demiş.

Peş peşe çıkmışlar odadan. Nazlı’nın içine sızı düşmüş. Ya Fatma görürse onu. Ya bu evli derse. Ya anası babası sağ derse. Tanınmamak için kafasını yerden kaldırmıyormuş.

Sekreter kadın, birden durup kapısı açık tavanı çok yüksek olan odayı gösterip;

  • Burası.

Karşıda ki boş yatağı işaret edip. Orası da yatağın deyip gitmiş.

Oda bomboşmuş. Nazlı yatağına gidip, o yorgunluk ve stresle uzanmış. Ve derin bir uykuya dalmış. Tam 24 saat. Artık oda arkadaşları korkup kat görevlisine haber vermişler. Bu kız uyanmıyor diye. Sonra hademe gelip uyandırmış;

  • Kalk üstünü başını giy, saçlarını tara, dersin başlamasına 1 saat var.

Hemen fırlamış yataktan. Elini yüzünü yıkamış. Ayak ucuna bırakılan formayı giyip koşmuş derse. Yine korkuyormuş Fatma’yı görmekten ama girmiş sınıfa. İstanbul dışından gelenler çokmuş sınıfta ama Fatma yokmuş çokta sorgulamamış. Çabuk alışmış. Çabuk kurmuş düzenini. Hafta sonları da dışarı çıkmıyormuş. Ömer Usta’ da kırparak biriktirdiği para bitsin istemiyormuş, staj başlayana kadar. Neredeyse ilk sene bitiyormuş. O hala Fatma’yla karşılaşmamış. İşine de geliyormuş bu durum.

.

.

.

Üç yıl geçmiş. Ne arayan olmuş Nazlı’yı ne soran ne de peşine düşen. Fatma varmış bir. Ona olup biten her şeyi anlatmış. Okul boyunca herkesten saklamışlar Nazlı’nın durumunu. Köydeykenlerde yakınlarmış zaten. İstanbul’ da da yoldaş olmuşlar birbirlerine. Şimdi gelmiş çatmış mezuniyet. İkisi de farklı hastanelerde görevlendirilmişler. Tabi Nazlı için işler değişmiş. Fatma’nın ailesi yanında ama Nazlı’nın artık ev tutması, eşya alması. Yani kısaca kendi hayatını kurması gerekiyormuş. Arada anasıyla ablası için gözleri dolsa da babasına hala çok öfkeliymiş.

Nazlı onunda üstesinden gelmiş. Kurmuş kendine bir düzen. Hastaneye yakın bir daire tutmuş, minicik. Döşemiş içini. Çok sevmiş mesleğini. Çok emek vermiş. Bildiği her şeyi öğretmek için paralamış kendini tam otuz sene.

Fatma’dan başka kimse bilmemiş hikayesini. Koca İstanbul’ da küçücük hayat sürmüş dolu dolu. Hiçbir delikanlıya yan gözle bakmamış. Ömer Usta’yı kimseye anlatmak istememiş. Babasıyla helalleşmek nasip olmamış. Annesine hasta yatağında kavuşmuş. Ömer Usta’ dan hiç haber almak istememiş. Nedim öğretmenin son nefesine kadar yanında olmuş.

Otuz senenin sonunda devlet artık emekli ol demiş. O da kabul etmiş. Şimdi dünyayı geziyor. Okuttuğu yüzlerce kız çocuğu ve onlarca toruna sahip.

Sağlıcakla kalın.

 

Yorumlar

  • yorum avatar
    Ahmet
    30-07-2023 16:42

    Acı dolu bir hayat. Çok etkilendim. Rabbim kimseye yaşatmasın.

  • yorum avatar
    Fatoş
    30-07-2023 05:03

    Merak ve keyifle okudum canım Nazlı’nın hikayesini. Kalemine sağlık?

  • yorum avatar
    Azime
    30-07-2023 00:29

    Nazlı gelinler bitsin artık canım be güzel olmuş yine canımsın.

  • yorum avatar
    Mevlude
    29-07-2023 22:24

    Harika bir yazı gerçek bir hayat hikayesi axmin elinden birşey kurtulmaz

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.