Manisa
27 April, 2024, Saturday
  • DOLAR
    32.45
  • EURO
    34.82
  • ALTIN
    2438.6
  • BIST
    9915.62
  • BTC
    62869.211$

ÖĞRENCİLERİMLE DERS HATIRALARI

14 March 2024, Thursday 14:07

Bir süredir MEB’e bağlı bir Anadolu lisesi’nde derslere giriyorum.

Benim için son derece güzel, keyifli ve hoş bir deneyim.

Benim için güzel olduğu gibi karşımdaki genç, pırıl pırıl öğrencilerim için de bir o kadar güzel bir deneyim olduğunu görüyorum.

MEB’den gelen hocamızla birlikte önce sınıfa giriyoruz ve hocamız kısaca beni tanıtıyor. Ardından tabiri caizse sahne benim oluyor. Şaşkın ve meraklı gözler eşliğinde derslere başlıyoruz.

‘’Kurucu metinler arkadaşlar…’’

Nedir bu kurucu metinler?

Önce bir süre ses gelmiyor, ama merakları hala aktif ve yerinde. Bir ses yükseliyor. ‘’Hocam, İstiklal Marşı olabilir mi?’’

Olabilir mi? Tabi olabilir.

İsmini soruyorum, ismini söylüyor. Kutadgu Bilig, Oğuz Kağan Destanı gibi eserlerimizden örnekler veriyorum.

Ders ilerliyor…

Meraklı ve acaba temalı soruları artık sorularım ve esprilerimle beraber öğrencilerimin samimi bakışlarını görüyorum. İlgileri yükseliyor.

Sonra da Tarih biliminin genişçe bir tanımını yapıyorum. Tarih denildiğinde aklınıza neler geliyor? Bazıları geçmiş diyor ve geçiyor. O sırada arkada uykuya dalana takılıyorum.

‘’PUBG oynamaktan bıkmadınız mı?’’

Ufak tefek gülüşmeler başlıyor.

‘’Hoca çok kral adam.’’ cümlesi kendi aralarında bir uğultu olarak yayılıyor.

Önde oturan meraklı ve çalışkan olduğunu düşündüğüm kızlar cevaplar veriyor. Bu cevaplar hoşuma gidiyor. Ardından dersin çerçevesini çiziyorum. Önümüzdeki derslerde neler yapacağımızı, bu dersi diğer derslerden ayıran faktörleri soruyorum.

Dersin tamamını konuya boğmuyorum ve hayata dair sorular soruyorum onlara.

Tiyatro ile ilgilenen var mı? Spor yapan var mı?

İlk sorularım bunlar oluyor. Onları tanımak istiyorum. Hayatı boyunca hiç tiyatroya gitmeyeni de, Kafeler Sokağı’nda oturmaktan keyif alanı da radarımda tutuyorum.

Kızların canı sıkılmıyor ama bazen dalıp gidiyorlar.

Konuyu birden bire Kafeler Sokağı’nda -ismini reklamdan ötürü vermeyeceğim marka- ile ilgili sorular soruyorum ve usulca gülen sınıf birdenbire artık tam anlamıyla rahatlıyor ve hep beraber gülüyoruz.

Doğum günümü soruyorlar. Yahu, daha bismillah. Bu ilk ders ya da ikinci ders…

Ama şimdiden bu sevgiyi onlara verdiğim için de mutluluk benim oluyor. Genç dimağlara dokunuyorum.

Dersin son dakikalarına doğru…

‘’Kaç doğumlusunuz gençler?’’

‘’2009…’’

‘’Ben o yıllarda TV’de şunu şunu izliyordum.’’

‘’Ooo, hocam…’’

Oğlanlar direkt futboldan bahsediyorlar. Ne yazık ki burada onlara istedikleri cevabı vermiyorum. Çünkü, futbolu sevmiyorum. Bilgisayar oyunlarına değiniyoruz ve gülüşmeler devam ediyor.

Kurucu metinleri ve ülkemizin temel yapı taşlarını önemsiyorum. Derste dikkati dağılana hemen bir ödev…

‘’Ne mutlu Türk’üm diyene!’’ sözünden ne anlıyorsun? Haftaya ödev.

Fotoğraf isteklerini kırmıyorum ve güncel müziklerin en marjinal ve sofistike olanlarını hikayeye koyuyorum. Haftaya iftar planları, tiyatro planları yapılıyor. Hocalarımızla konuşalım diyorum ve bir Ramazan ayı, seçim müziklerinin coşkusu, orotoryonun güçlü sesi ve bol alkışlarla sahneden -pardon- sınıftan ayrılıyorum.

 

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.