Manisa
09 May, 2024, Thursday
  • DOLAR
    32.24
  • EURO
    34.78
  • ALTIN
    2421.7
  • BIST
    10268.58
  • BTC
    62176.48$

Sokaklardan yükselen sessiz çığlık...

29 November 2022, Tuesday 16:55

Yeryüzünde tüm canlıların iki temel önceliği vardır: Beslenme ve barınma. Bu nedenle her canlının besleneceği gıdası ve barınacağı yuvası olmalıdır. Bu iki temel gereksinimi karşılayamayan her canlı, diğer canlılar için tehdittir...

Son günlerde sıkça gündeme gelen ama nedense bir türlü çözüm bulunamayan 'sokak hayvanları' sorununun temelinde, az önce vurguladığım 'beslenme ve barınma' ihtiyacının karşılanamaması yatıyor.

Sokak hayvanı ifadesi, kent sokaklarında her türlü tehlikeye karşı yaşamak zorunda kalan köpekleri ve kedileri kapsıyor. İnsanların bile gıdasız ve barınaksız şekilde şehir hayatında yaşaması mümkün olmazken, bu aciz hayvanların bu şartlarda yaşamasına kim nasıl razı olabilir?

Köpekler ve kediler, insanoğlunun ilk evcilleştirdiği hayvanlardan. Tarih boyunca özellikle kırsalda insanla birlikte hayat süren ve aslında bir görev paylaşımıyla bu birlikteliği sürdüren hayvanları, bugün büyük kentlerin soğuk ve güvensiz sokaklarında yalnız yaşamaya mahkum etmek en büyük eziyet olsa gerek.

İnsanoğlunun bu hayvanlar ile yaptığı yazılı olmayan anlaşmaya göre köpek yeri geldiğinde bekçilik yapıp evi, yeri geldiğinde sürüyü koruyacaktır. Sahibini tehlikelerden haberdar edecektir. Kedi fare başta olmak üzere insanoğlu için zararlı olan bazı küçük hayvan ve haşerelerle mücadele edecektir. İnsan da buna karşılık o hayvana şefkat gösterecek, karnını  doyuracak ve barınma ihtiyacını karşılayacaktır.

İşin doğası böyleyken, şehirleşmeyle birlikte kentlere göçen insanoğlu binlerce yıllık bu dostlarını ya geride bıraktı, ya da getirip şehrin ortasına bıraktı.

Geride bırakılanlar, köy şartlarında bir şekilde başlarının çaresine baktılar. Ama kente getirilip de sahipsiz bırakılan bu masum hayvanlar bir süre sonra tehdit haline geldi.

Marmara Denizi'ndeki Sevri Ada, Osmanlı'nın son dönemlerinde yukarda anlatmaya çalıştığım sürecin sonuçlarını yaşayan mekanlardan biri. İstanbul'da sokak köpeklerinin sayısının aşırı artışı üzerine dönemin Belediye Başkanı Suphi Bey, 1910 yılında kentteki köpekleri toplama kararı aldı. 80 bin kadar köpek adaya taşındı. Bir kayalıktan ibaret olan adada su da yoktu. Köpekler burada açlığa ve susuzluğa terk edildi. Sonra hepsi telef oldu. Adanın adı Hayırsız Ada diye anılır oldu.

Sorunun 100 yıl öncesinde bile ne kadar büyük olduğu ve ne kadar vahşice bir çözüm üretilmeye çalışıldığı bu örnekte ortaya çıkıyor.

Aradan bunca zaman geçmesine rağmen bir çocuk ağır şekilde ısırıldıkça veya köpekten kaçıp da bir arabanın altında kalıp can verdikçe gündeme gelen bu sorun, ne yazık ki  aynen duruyor.

Batı dünyası bu sorunu çoktan aşmışken; hayvanların sahipsiz yaşamasının önüne geçmişken ve hayvan beslemeyi çok ciddi kurallar altına almışken, bizim hâlâ 'şu belediye barınak yaptı, şu yapmadı' gibi tartışmalar yapmamız gerçekten hem komik hem de vahim.

Daha kaç çocuk sokak köpeklerinden kaçarken ölecek? Kaçı hayatı boyunca travmalara sebep olacak bir saldırıya uğrayacak? Kaç annenin gözü yaşlı kalacak?

Veya şöyle soralım; daha kaç kedi veya köpek dışarda açlıktan telef olacak? Kaçı trafikte arabaların altında kalıp ezilecek? Kaç tanesi vahşi insanlar tarafından öldürülecek?

Ülkeyi yönetenler, kentleri yönetenler bu soruna ne zaman ciddi şekilde eğilecek? Masum insanların ve masum hayvanların bu ortak sorununu ne zaman çözecek?

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.